17 Ağustos 2014 Pazar

Kalp krizi hakkında ezber bozan araştırma

Uzmanlar sağlıklı ve uzun bir yaşam için koşmayı ve hızlı tempoda yürümeyi öneriyor. Ancak son araştırma ezber bozacak nitelikte.

6 kilometreden fazla koşmak kalp krizi riskini artırıyor.
Sağlık uzmanları, yürüme ve koşma gibi fiziksel aktivitelerin sağlığımız için faydalı olduğunu ve birçok hastalığı önlediğini belirtiyor.
Fakat ABD’de Lawrence Berkeley Laboratuvarı’nda yapılan yeni araştırma, günde 6 kilometreden fazla koşmak veya 10 kilometreden fazla yürüyüşün, kalp krizi geçmişi olan kişiler için faydadan çok zarar getirdiğini ortaya koyuyor.
“Her şeyin fazlası zarar” deyişini kanıtlayan araştırma sonuçları, düzenli ve yorucu egzersiz yapan, kalp krizi geçmişi olan kişileri uyarıyor.
Araştırmaya bakıldığında çarpıcı başka sonuçları da görmek mümkün. Her 20 kişiden 1′i egzersizde aşırıya kaçıyor ve kalp krizi geçmişi olan kişiler ölüm riskini tetikliyor.
Araştırma, sağlık yaşam ve uzun bir ömür için koşma ve yürümenin getirdiği faydalara vurgu yapmaktan geri kalmıyor. Araştırmanın sonuçlarından biri de, koşarken iki kat daha fazla kalorinin yakıldığı yönünde.
Araştırmanın başkanlığını yapan Dr. Paul Williams, bu araştırmayı sadece kalp krizi geçirmiş hastalar üzerinde yaptıklarını vurgulayarak, genelleme yapmanın yanlış olacağını belirtiyor.

Doymuş yağı Fransa akladı

Kalp krizine neden olduğu gerekçesiyle 40 yıldır “Tüketilmemeli” denilen doymuş yağ aklandı. New Scientist dergisi bu tezi savunan araştırmanın önemli bir açığını buldu: Aksi sonuçların ortaya çıktığı Fransa göz ardı edilmiş.

Bilim dünyasını yıllardır meşgul eden doymuş yağ tartışması büyüyor. ABD’de yayımlanan New Scientist dergisi yağ tartışmasını bugüne dek ele alınmamış yönleriyle kapağına taşıdı. Tartışmanın kaynağı 1940’lı yıllara uzanıyor. ABD’de bulunan Minnesota Üniversitesi’nden Ancel Keys, orta yaşlı erkeklerde gittikçe artan kalp krizinin kaynağına ulaşmak için doymuş yağın etkisini araştırmaya başladı.

Beslenmeden çıkarıldı
Bilim adamı Akdeniz ülkeleri ve Japonya’da kalp krizi vakalarının diğer ülkelere göre daha az olduğunu tespit etti. Araştırma sonucunda bu ülkelerde doymuş yağın daha az tüketildiğine dikkat çekti. 1958’de gerçekleştirdiği ‘Yedi ülke çalışması’ adlı araştırmasında da ABD,FinlandiyaHollandaİtalya, Yugoslavya, Yunanistan ve Japonya’dan yaşları 40 ila 59 arasında değişen 12 bin 763 erkeğin beslenme düzenlerini ve sağlık durumlarını inceledi. Araştırmada tüketilen doymuş yağ oranı arttıkça kalp krizi riskinin de arttığı tespit edildi. Sonraki yıllarda da Keys’i destekleyecek türde birçok araştırma yapıldı. 1980 yılında ABD’de, 1991 yılında daİngiltere başta olmak üzere doymuş yağı beslenme düzeninde en aza indirgeyecek şekildeki kurallar benimsenmeye başlandı.

Bağlantı yok
Ancak 2010 yılı itibariyle 40 yıllık beslenme kurallarını tersine çevirecek araştırmaların temeli atıldı. ABD’de yapılan bir araştırmada 21 ayrı çalışmada incelenen 348 bin kişinin sağlık durumlarına bakıldı. Buna göre, doymuş yağın kalp krizi riskini artırdığına dair bir kanıt bulunamadı. Geçtiğimiz mart ayında yapılan bir diğer araştırma da bir öncekini destekledi. 18 ülkeden 640 bin kişinin incelendiği araştırmada yine doymuş yağ ve kalp krizi arasında bağlantı tespit edilemedi.

Güvenilirliği sarsıldı
Tüm bunlar Keys’in araştırmasıyle ilgili şüpheleri körükledi. Bilim adamının araştırmasına kalp krizi oranı düşük olan ancak doymuş yağ içeren tereyağını fazla tüketen Fransa’yı katmaması şüphelerin en büyüğü oldu. Keys ayrıca Yunanistan’ı araştırmasına kattığı sırada ülkede ‘Büyük Perhiz’ denilen 40 günlük oruç uygulanıyordu. Bu 40 günde Yunanlar hayvansal gıdaları yemiyor. Böylece Keys’in araştırmalarında Yunanların tükettiği doymuş yağ oranı diğer dönemlere göre oldukça düşük çıktı. Tüm bu bulgular Keys’in araştırmasının güvenilirliğini sarstı.


Etteki zararlı sütteki faydalı
Öte yandan tüm doymuş yağların aynı olmadığına dair araştırmalar da bulunuyor. 2012 yılında yapılan bir araştırmaya göre kırmızı ette bulunan doymuş yağın kalp krizi riskini artırdığı ancak süt ürünlerinde bulunan aynı oranda doymuş yağın bu riski azalttığı tespit edildi. Araştırmaya göre, etten alınan doymuş yağ oranı yüzde iki azaltılarak yerine aynı oranda süt ürünü konduğunda kalp krizi riski yüzde 25 azalıyor. Aynı şekilde peynir ve tereyağı yemek de kalp krizine sebep olan kötü kolesterol oranını artırmıyor. Doymuş yağ, et, süt ürünleri, Hindistan cevizi, kakao yağı, yumurta sarısı gibi yiyeceklerde bulunuyor.




Dondurma yiyerek mutlu olun!

Londra'da yapılan bir araştırma; dondurma yemenin mutlulukla yakın bir ilişkisi olduğunu gösteriyor. Araştırmada; dondurma yedikten sonra kişinin beynindeki keyif alanları üzerinde hareketlenmelerin olduğu görülmüş.

Yaz günlerinde daha fazla tercih edilen dondurma, çocuklar başta olmak üzere birçok kişinin zevkle yediği bir süt ürünü. Beslenme uzmanı gözüyle baktığımda; dondurmanın, şerbetli ve hamur içeren tatlılara oranla, kalori değeri bakımından çok daha masum olduğunu açıkça söylemeliyim. Karbonhidrat, protein, A, E, D ve B vitaminler grubunu içeren, aynı zamanda potasyum, kalsiyum, magnezyum, demir gibi mineraller bakımından zengin olan dondurmanın sağlık üzerinde birçok faydası olduğu da gözlemlenmiş. 

DAHA AZ KALORİLİ 

Herhangi bir çeşit küçük bir kase dondurmanın besin değerini ve enerji içeriğini başka tatlılar ile karşılaştıracak olursak; dondurma bir dilim kekten yüzde 10, dört tane küçük şerbetli hamur tatlısından yüzde 20 daha az kalori içerir. İsveç'te yapılan bir araştırmada; zayıflama döneminde günde en az bir porsiyon süt ürünü yiyen kadınlar, yemeyen kadınlarla karşılaştırılmış. Düzenli olarak dondurma yiyenler; dondurma yedikten sonra doymuş, daha büyük zevkle diyetlerini yapmış ve gün boyunca daha fazla kalori alımından kaçınmaya yönelik içsel bir defans geliştirmiş. 
ŞEKERİ HIZLA YÜKSELTMEZ 
Dondurmada yüksek oranda kalsiyum bulunur. Kalsiyum tüketiminin, çocuklarda kemik gelişimine faydalı olduğu, yetişkinlerde ise kemiklerin sağlam kalarak ileri yaşlardaki kemik erimesi riskini azalttığı belirtiliyor. Yapılan araştırmalar; kalsiyum ile zenginleştirilmiş dondurma yemenin, besin değeri olarak yağsız süt içmekten farksız olduğunu gösteriyor. Düşük glisemik indeksi ve glisemik yükü sayesinde dondurma, kan şekerini şerbetli tatlılar gibi kısa sürede hızla yükseltmez. Dondurma üzerinde yapılan bazı araştırmalar; dondurmanın sağlıklı obezlerdeki insülin direncini olumsuz yönde etkilemediğini belirtiyor. Bu bahsettiğim faydalı özelliklerin yanı sıra, şu anda gündemde olan sağlık ve beslenme ile ilgili araştırmaların en popülerlerinden birinde; dondurma ve mutluluk arasındaki ilişkinin oldukça yakın olduğundan bahsediliyor. Peki, dondurma yemek bizi nasıl mutlu eder? İşte yanıtı: 
 Dondurmanın beyin üstündeki etkisi: Araştırmalar; bir kase dondurma yemenin ve en sevilen müziği dinlemenin beyindeki aynı bölgeleri uyardığını söylüyor. Londra'da yapılan çalışmada, dondurma yiyenlerin beyinlerindeki aktivite izlenmiş; dondurma yenildiği süre içinde beyindeki keyif alanları üzerinde hareketlenme görülmüş. 
 Dondurmanın psikolojik etkisi: Amerika'daki reklamlarda depresyona girmiş kişilerin hep dondurma yiyerek kendilerini daha iyi hissettikleri vurgulanıyor. Bunun bir pazarlama tekniği olmadığını ve arkasında bilimsel bir açıklamanın olduğunu belirtmeliyim. Çalışmaların sonuçları; dondurmanın içindeki şekerlerin, mutluluk hormonu serotoninin hızlı salgılanmasında etkili olduğunu gösteriyor. Dondurmayı içindeki şeker oranının diğer tatlılara oranla daha az olduğunu bilerek tüketmek, kişiyi psikolojik olarak rahatlatıyor. 

ANTİDEPRESAN YERİNE 
 Dondurmanın fizyolojik etkisi: Belçika'da yapılan bir araştırmada; belirli zamanlarda kişilerin beyinsel aktiviteleri izlenmiş. Ancak, bu kişilerin dondurma tüketirken tat ile ilgili beyinsel bir uyarının olmaması için midelerine tüp bağlanmış ve mideye o şekilde dondurma verilmiş. Mideye dondurma verildikten sonra, beyinsel aktiviteler tekrar izlenmiş. Tat almadan mideye gönderilen dondurmanın da, beyindeki mutluluk bölgelerini canlandırdığı gözlemlenmiş. Bu kişilerin antidepresan almaktansa dondurma yiyerek mutluluk seviyelerini iki katına çıkarabildikleri belirtilmiş. Sonuçta; tatlı ihtiyacınızı bir küçük kase, hijyenik paketlerde sunulan, son kullanma tarihi geçmemiş dondurma ile karşılamanızı öneririm. 

kaynak

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Obezite 10 kanserin ana sebebi

İngiltere’de ya­pı­lan araş­tır­ma şiş­man­lık ve aşı­rı ki­lo­lu ol­ma­nın en sık rast­la­nan 10 kan­ser tü­rü­ne ya­ka­lan­ma ris­ki­ni ar­tır­dı­ğı­nı or­ta­ya koy­du.

İn­gil­te­re­’de araş­tır­ma­cı­lar ül­ke­de rast­la­nankan­ser tür­le­ri­nin yüz­de 90’ı­nın ge­liş­me­sin­deobe­zi­te­nin önem­li et­ken­ler ara­sın­da ol­du­ğu­nu açık­la­dı.
Lon­dra Hij­yen Ens­ti­tü­sü ­İngiltere’de ya­şa­yan 5 mil­yon kişinin son 7 yıl­da­ki ki­lo de­ği­şim­le­ri­ni inceledi. Araştırma sonucunda her 13-16 ki­lo­ faz­la­lı­ğa sa­hip ye­tiş­kin­de 6 tür kan­se­re ya­ka­lan­ma riskinin za­yıflara gö­re da­ha yük­sek ol­du­ğu be­lir­len­di. Bu ki­şi­ler­de ra­him, saf­ra ke­se­si, böb­rek, döl ya­ta­ğı, ti­ro­id kan­se­ri ve lö­se­mi ris­ki­nin art­tı­ğı tes­pit edil­di.

KİLO TETİKLİYOR

Ayrıca boy kit­le en­dek­si yük­sel­dik­çe ka­ra­ci­ğer, ko­lon, yu­mur­ta­lık ve me­no­poz son­ra­sı me­me kan­se­ri ge­liş­me ora­nı­nın da yük­sel­di­ği an­la­şıl­dı.
 İn­ce­le­me­yi yü­rü­ten Doktor Krish­nan Bhas­ka­ran, kan­ser­den ko­run­mak için boy kit­le en­dek­si­nin ya­kın­dan ta­kip edil­me­si ge­rek­ti­ği­ni vurguladı. İn­gi­liz Kan­ser Ens­ti­tü­sü­’n­den Tom Stans­feld de, “Yük­sek ki­lo­nun kan­ser ge­li­şi­mi­ni te­tik­le­di­ği ke­sin. Ko­run­mak için ola­bil­di­ğin­ce za­yıf kal­mak ge­rek­” di­ye ko­nuş­tu.


kaynak

Mutluluk Para İlişkisi

Amerikan Psikoloji Derneği, mutluluk ile para arasındaki ilişkiyi inceledi. Araştırmada 75 bin doların üzerindeki miktarların mutluluğa bir katkısı olmadığı ortaya çıktı.
Amerikan Psikoloji Derneği, mutluluk ile para arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırma yaptı. Araştırmada, “rahat yaşamı sürdürecek kadar paranın” mutluluğa katkısı olduğu, ancak 75 bin doların üzerindeki miktarların insanın kendini nasıl hissettiğine etki etmediği ortaya çıktı.
75 BİN DOLARIN ÜZERİ MUTLU ETMİYOR
Telegraph’ın haberine göre bilim insanları, 75 bin doların üzerinde para sahibi olmanın, kişileri doyurucu bir yaşamdan alıkoyduğunu ve dikkatlerini dağıttığını ifade etti. Araştırmada, para birikimi peşinden koşmanın sosyal ilişkileri de olumsuz yönde etkilediği görüldü. Uzmanlar, kişilerin “bir şeylere sahip olarak değil, keyifli vakit geçirerek” mutlu olduklarının altını çizdi.
MATERYALİZM MUTLULUĞU AZALTIYOR
Materyalizmin mutluluğu azalttığını vurgulayan Dr Miriam Tatzel, “Parayla birlikte mutluluk artıyor. Ne var ki, yıllık 75 bin dolar kazancın üzerinde geliriniz varsa mutluluğunuzda para bağlı bir ilerleme gözlemlenmiyor” sözleriyle araştırmanın sonucunu özetledi.

Kuraklığı ağaç halkalarında incelediler

ABD Arizona Üniversitesi'nin ana yürütücülüğünde, dünyanın farklı ülkelerindeki bilim insanları, ağaç halkalarından yola çıkarak bin yıl öncesine ilişkin veriler elde edip kuraklığı araştırdı.

Arizona Üniversitesi Bilim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramzi Touchan ve Prof. Dr. David Mekon'un ABD Ulusul Bilim Vakfı'nın (NSF) desteğiyle 4 yıl önce başlattığı "Yıllık Halka Yardımıyla, Zaman ve Mekansal Kuraklık Değişkenliği" isimli projenin Türkiye ayağını ise Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) yürüttü.
KSÜ Orman Fakültesi, Kahramanmaraş Orman Bölge Müdürlüğü, Doğu Akdeniz Ormancılık Araştırma Enstitüsü ve TÜBİTAK'ın katkılarıyla tamamlanan projede, Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Sivrikaya ve Orman Yüksek Mühendisi Muzaffer Ketmen ana yürütücü olarak görev aldı. Proje kapsamında, yaklaşık 10 ülkeden bilim insanlarının katılımıyla, Türkiye, Suriye, Lübnan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Ürdün ve Yunanistan'da 50 farklı örnekleme alanındaki ağaçlardan alınan halkalar, KSÜ Orman Fakültesi laboratuvarında incelendi.
Bin yıl öncesi araştırıldı

Halkaları araştıran bilim adamları, yaklaşık bin yıl öncesine giderek o dönemlerdeki kuraklık ve yıllara dağılan sıklığını ortaya çıkardı. Prof. Dr. Touchan, yaptığı açıklamada, kışın yağışların az olmasının yazın kurak geçeceği anlamına gelmeyeceğini söyledi. Yaz ve kışın farklı değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Touchan, 6 ülkedeki ağaçlardan aldıkları halkaların, kış ve yazın farklı değerlendirilmesi sonucunu verdiğini belirtti.

Çalışmada, 1660'ın çok kurak geçen bir yıl olduğunu tespit ettiklerini anlatan Touchan, "Kaynaklardan araştırıldığında bu dönemin çok kurak ve yangınlarla geçtiğini öğrendik. Halka metodunun doğruluğu da bir kez daha kanıtlanmış oldu" dedi. O dönemdeki kuraklığın Türkiye, Suriye, Yunanistan, Kıbrıs ve Lübnan'da alınan örneklerden gördüklerini dile getiren Touchan, şunları kaydetti:
"Akdeniz havzasından meydana geliyor"
"Eksterm olayların ve ciddi kuraklığın tüm Akdeniz havzasında meydana geldiğini görüyoruz. Bu kuraklığın diğer Akdeniz ülkelerinde de olduğunu fark ettik. Ülkeler arasında kilometrelerce mesafe olmasına rağmen aynı sonuçları gördük. Çalışmamızda gelecek 20 yıla ilişkin bilgi vermek mümkün değil. Özellikle son 25-30 yıllık dönemde sıcaklık değerlerinde de artış olduğunu tespit ettik. Bu sıcaklık artışları da kuraklığı etkiledi. Bu yaz kuraklığı ile alakalıdır. Sadece yazın kurak dememiz tüm yılın kurak olduğu anlamına gelemez."
"İnsanların etkisiyle iklim değişti"

Doç. Dr. Fatih Sivrikaya da meteorolojik verilerin 60 yıllık bir dönemi kapsadığını, ağaç halkalarından ise geçmiş bin yıla ilişkin iklim bilgisi elde etmenin mümkün olduğunu söyledi. Bu sonuca da yaptıkları çalışmada elde ettiklerini belirten Sivrikaya, "1095'ten 2014'e kadar geçen 995 yılın iklim olayları ülkelerden elde edilen ağaç halkalarından tespit edildi. Özellikle 13, 15 ve 17. yüzyıllarda ciddi anlamda kurak yıllar yaşandığını, bu yüzyıllarda yaşanılan kuraklık sıklığının 20. yüzyılda yaşanan kuraklığın sıklığına göre daha fazla olduğunu gördük" diye konuştu.

"7 yılda bir kuraklık yaşanıyor"


Son 100 yılda insanların etkisiyle iklimin değiştiğini dile getiren Sivrikaya, kuraklığın ise bir döngü olduğuna işaret etti. Sivrikaya, özellikle 1095'in çok kurak geçtiğini, bu dönemdeki iklim hareketliliğinin bugünkü oranlarla paralellik gösterdiğini dile getirdi. Geçmiş yıllarla günümüz arasındaki kuraklığı kıyaslayan Sivrikaya, "Aradaki tek değişen eskiden 5 yılda bir kuraklık yaşanırken günümüzde ise bu 7 yıla çıktı. Bunların da insan kaynaklı etkenlerden kaynaklandığını söyleyebiliriz" ifadelerini kullandı.

Tuzu abartma tuzsuz da kalma

Türkiye’nin de aralarında olduğu 18 ülkede yapılan PURE araştırması “sağlıklı tuz” tüketiminin sınırlarını çizdi. Araştırma tuzun fazlası kadar, az tüketiminin de bazı riskleri beraberinde getirdiğini ortaya koydu.


102 BİN kişi üzerinde yapılan PURE araştırmasıyla tuz ile hipertansiyon ve kalp-damar hastalıklarından ölüm ilişkisi ayrı değerlendirildi. Buna göre, günde 3 grama kadar tuz almak tansiyonu etkilemiyor. 5 gram ve üstü ise ciddi şekilde yükseltiyor. Kalp ve damar hasalıklarında ise en düşük risk günlük 3-6 gram tuz tüketiminde. Ancak araştırmanın sürpriz bir bulgusu da var. Az tuz tüketimi (günde 3 gramdan az) kalp ve damar hastalıklarından ölüm riskini başlatıyor.
Son bulguları saygın tıp dergilerinden The New England Journal Of Medicine’de yayınlanan PURE araştırmasının Türkiye Koordinatörü Prof. Dr. Aytekin Oğuz, araştırmanın yayınlanan son iki raporunun tuz tüketimi hakkındaki geleneksel görüşü sarstığını söyledi.
1-2 ÇAY KAŞIĞI MAKUL
Araştırmanın tuzun çok tüketiminin zarar, ortasının karar, çok az tüketilmesinin de zarar olduğunu ortaya koyduğunu belirten Prof. Dr. Oğuz, şunları söyledi: “Araştırmanın ana mesajı, günde 1-2 çay kaşığı tuz kullanmak sağlık için ek risk getirmiyor. Hipertansiyonla tuz ilişkisine bakıldığında günlük 3 grama kadar tuz almak tansiyonu etkilemiyor. 3-5 gram almak tansiyonu hafif yükseltiyor. Toplamda alınan tuz miktarı günde 5 gram ve üzerine çıktığında ise tansiyonu ciddi oranda yükseltiyor.”
Yine son bulgulara göre, tuz ile kalp ve damar hastalıklarından ölüm ilişkisine bakıldığında en düşük risk günde 3-6 gram tüketenlerde görülüyor. Peki, bu araştırma “Bol bol tuz yiyin” anlamına geliyor mu? Kesinlikle hayır. Prof. Dr. Oğuz, “Ama yine de hiç tuz tüketmemek, tuzu zehir gibi görmek de yanlış” dedi.
AŞIRI TUZCUYUZ
Türkiye’de tuz tüketiminin dünya ortalamasının çok  üzerinde. Bir araştırma günde ortalama 18 gram tuz tüketildiğini söylerken, bir başkası günde 13.5 gram tütekildiğini ortaya koymuştu. Dolasıyla tuz tüketimi konusunda gevşememiz için çok erken. Toplumların dörtte üçü günde 3-6 gram arasında tuz tüketiyor. Halen sağlık otoritelerinin önerdiği 2 gramın altında tuz tüketmek pratikte az uygulanıyor. Zaten gerçekleşmesi zor olan aşırı tuz kısıtlı beslenme için insanlar zorlanıyordu.
18 ÜLKEDEN 102 BİN KİŞİ 4 YIL İZLENDİ
PURE, Population Health Research Institute, McMaster Üniversitesi ve  Hamilton Sağlık Bilimleri’ndeki araştırmacılar tarafından 18 ülkede yürütülen bir araştırma. Araştırmayla 102 bin kişi, 4 yıl boyunca takip edildi. Çalışma sodyum ve potasyum tüketimini ve bunların yüksek tansiyon, ölüm, kalp hastalıkları  ve inmeyle ilişkisi de incelendi. Özellikle yüksek tansiyonu olan veya 55 yaşından büyük veya her iki özelliğe sahip kişilerde risk artışı dramatik bulundu.