26 Kasım 2011 Cumartesi

Hem demokratız hem de militarist

Hem demokratız hem de militaristİstanbul Bilgi ve Bilkent Üniversitesi ile KONDA'nın yaptığı araştırmaya göre Türk halkının büyük bir çoğunluğu, "Her hal ve şartta ülkenin demokrasiyle yönetilmesi" gerektiğini düşünüyor. Ancak halk askere ve polise parlamentodan daha fazla güvenduyuyor
İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yaprak Gürsoy, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Zeki Sarıgil ve KONDA işbirliği ile gerçekleştirilen "Türkiye'de Silahlı Kuvvetler ve Toplum: Amripik Yaklaşım" araştırmasının sonuçları, Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü'ndeki panelde açıklandı. Türkiye genelindeki 27 ilin 106 ilçesine bağlı, 154 mahalle ve köyde 2 bin 775 kişi ile yüz yüze görüşülerek gerçekleştirilen araştırma sonuçları Türkiye'nin hala "militarist" diye tanımlanabilecek bir toplum olduğunu ortaya koydu. Türkiye "Her hal ve şartta ülke demokrasiyle yönetilmeli" diyenlerin oranı yüzde 89.4 olurken, demokrasinin işleyişinden memnun olanların oranı yüzde 26.1. Toplumun kurumlara duyduğu güven sıralamasında ordu yüzde 66.2 ile ilk sırada. Polis yüzde 65.2 ile ikinci sırada. Meclise güven oranı ise yüzde 53.6. Askerin gerektiğinde ülke yönetimine el koyabilmesi gerektiğini düşünenlerin oranı yüzde 27.9'da kalırken; hükümetin güvenlik dışındaki konularda da askerin fikrini alması gerektiğini düşünenlerin oranı 46.8. 

'MECBURİ ASKERLİK KALKMASIN' 
Araştırmaya göre "Türkler asker millettir" diyenlerin oranı yüzde 73.5. Araştırmaya katılanların yüzde 74.1'i mecburi askerlik hizmetinin kaldırılmamasını gerektiğini düşünürken, yüzde 60'ı, bedelli askerliğin herkes için bir tercih olması gerektiği fikrine katılmıyor. 'Ordu, profesyonel askerlerden oluşsun diyenlerin' oranı ise yüzde 44.1 iken, araştırmaya katılanların yüzde 81,8'i ise vicdani redde karşı. 

'MİLİTARİST BİR TOPLUMUZ' 
Yrd. Doç. Dr. Yaprak Gürsoy ve Yrd. Doç. Dr. Zeki Sarıgil sonuçlara ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Anayasa ve yasalarda yapılan değişikliklerin sivil-asker ilişkilerine pratikte de yansıyacak şekilde değişmesinin zaman alabileceği anlaşılıyor. Parti tercihi ve etnik kökene bağlı olarak askere bakışın değişmesi toplumdaki kutuplaşmaya işaret ediyor. Meclise duyulan güven de, sağlıklı demokrasilerde beklenenin oldukça altında. Diğer yandan çoğunluk kendini "demokratik" olarak tanımlıyor, ancak buna rağmen azımsanmayacak bir kesim, askerin sivil irade ile güvenlik dışı konularda bile birlikte karar almasını onaylıyor

Kanserli hastalarda kablosuz internete dikkat


Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Tıp Fakültesi Biyofizik Bölümü'nde kanserli hücreler üzerinde yapılan çalışmada kablosuz internet kullanımının kanserli hücre sayısını belirgin şekilde artırdığı tespit edildi.
SDÜ Tıp Fakültesi Biyofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Nazıroğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, kablosuz internet kullanımının kanser hastaları üzerindeki etkisiyle ilgili bir araştırma yaptıklarını belirtti.
Yaklaşık bir yıl önce başladıkları araştırma kapsamında farelerden aldıkları kan kanserli hücreleri 1, 2, 12 ve 24 saat süreyle radyasyona maruz bıraktıklarını anlatan Nazıroğlu, daha sonra her kategoriden birer örnek alıp, inceleme yaptıklarını kaydetti.
İncelemeler sonunda, kablosuz internetin yaydığı ışınlara maruz kalan kanserli hücrelerin daha da çoğaldığını tespit ettiklerini vurgulayan Nazıroğlu, ''Kanser hastaların evlerinde kablosuz internet bulunuyorsa bundan bariz bir şekilde zarar göreceği hücreler üzerinde yaptığımız çalışmayla bilimsel olarak kanıtlandı. Radyasyona maruz kalan kanserli hücrelerin ne kadar maruz kaldılarsa o kadar çoğaldığını gördük'' dedi.
Çalışma sonuçlarını Çin, Fas ve Edirne'de düzenlenen Biyofizik Kongresi'nde paylaştıklarını kaydeden Nazıroğlu, çalışmanın uluslararası alanda büyük ilgi gördüğünü anlattı.
Kanserli hastaların kablosuz internet ortamından uzak durması gerektiğini bildiren Prof. Dr. Nazıroğlu, kanser hastalarının tedavilerinin de bu süreçten olumsuz etkileneceğine dikkati çekti.

Türklerin Ömrü Uzadı


Halkın ömrü uzadı... OECD'nin yaptığı araştırmaya göre Türkiye'de ortalama yaşam süresi 73.8 yıla çıktı... Türkiye, 40 ülke arasındaki sıralamada en çok sigara içen 5'inci, en fazla diyabet oranına sahip olan 6'ıncı ülke...
OECD, 40 farklı ülkede halkın sağlık durumunu inceledi...Araştırma sonucu Türk halkının ömrünün uzadığı ortaya çıktı...

Türkiye'de ortalama yaşam süresi geçen yıla oranla 1.8 yıl arttı...Ortalama ömür 73.8 yıl olarak belirlendi. Birinci ülke 83 yıl ile Japonya, sonuncu ülke 51.7 ile Güney Afrika oldu.

Türkiye'de 1000 kişi başına düşen sağlık görevlisi oranı 1.6. Çocuk ölümlerinin en çok yaşandığı ülkelerden biri de yüzde 13.1'le Türkiye...İlk sırada ise yüzde 50.3'le Hindistan yer alıyor.

40 ülke arasındaki araştırmada Türkiye 20-79 yaşlar arasında en fazla diyabet oranına sahip 6. ülke...Yetişkinlerde obezite oranı yüzde 15.2. Bu oranla Türkiye 22. sırada. Birinci sırada ABD, sonuncu sıradaysa Hindistan yer alıyor...

En fazla sigara içen ülkeler arasında ise 5'inci sıradayız... İlk sırada ise ekonomik krizle bitme noktasına gelen komşu Yunanistan var. Alkolse sigara kadar çok tüketilmiyor...Araştırmaya göre Türkiye kişi başı yıllık ortalama 1.5 litre alkol tüketimiyle sondan 3'üncü sırada... Sonuncu Endonezya, birinci ise Fransa.

22 Kasım 2011 Salı

Sigara bıraktırma ilacı intihar riskini artırıyor


Ülkemizde de sigara bıraktırma tedavisinde yaygın olarak kullanılan ve Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak dağıtılan varenicline etken maddeli Champix isimli ilacın intihar ve depresyon riskini artırdığı ortaya çıktı.
PLoS One isimli tıp dergisinin son sayısında yayınlanan ve 13 senelik sürede sigara bırakma tedavisi ile ilgili 13 bin yan tesirin incelendiği araştırma, intihar teşebbüsü ve depresyon gibi olumsuzlukların yüzde 90’ ının Champix’ ten, yüzde 7’ sinin bupropion’ dan ve yüzde 3’ ünün ise nikotin yerine koyma tedavisinden kaynaklandığını gösterdi.
Araştırmaya katılan uzmanlardan Prof. Furberg “Champix sigara bıraktırma tedavisinde ilk seçilen ilaç olmamalıdır. Diğer yöntemlerle başarılı sonuç alınamadığında Champix’ e başvurulmalıdır ve bu ilacı kullananların ruhsal durumları yakından takip edilmelidir “ diyor ve ekliyor:
“Bana kalsa bu ilacın piyasadan çekilmesi gerekir fakat bu gerçekçi bir şey olmaz. Riskleri faydasından aşikâr olarak daha fazla olan Champix’ in kullanımının sınırlandırılması gerekir.”
Yakın bir zamanda FDA tarafından yayınlanan bir raporda psikiyatrik sorunlar sebebiyle hastaneye yatma bakımından varenicline ve nikotin yerine koyma tedavisi arasında bir fark olmadığının bildirilmesini de şöyle cevaplıyor Furberg:
“Bu araştırma intihar, depresyon, agresyon ve saldırganlık gibi ciddi olan ancak hastaneye yatmayı gerektirmeyen yan etkileri hesaba katmamıştır. Amerika’ da satılan ilaçta bu tür davranışlar için bir uyarı bulunuyorsa da bu uyarının varenicline’ nin diğer sigara bıraktırma yöntemlerine göre en yüksek riske sahip olduğu şeklinde değiştirilmesi gerektiğini” vurguluyor.
Araştırmanın başı T. Moore da şunları söylüyor:
“İntihar teşebbüsü ve depresyon varenicline’ nin tek olumsuz tarafı değil. Daha önce yapılan araştırmalarda varenicline’ nin görme, idrak ve motor kontrol üzerine olumsuz tesirleri yüzünden sivil ve askeri pilotlar ile hava trafik kontrolörleri tarafından kullanılmasının yasaklandığı ve kamyon sürücüleri için de sınırlandırıldığı unutulmamalıdır.”
FDA ne diyor?
FDA ise varenicline ile ilgili bu yan etkilerin yeni olmadığını ve ilacı üreten Pfizer firmasından varenicline’ nin önceden psikiyatrik bir hastalığı olan ve olmayan kişilerdeki ruhsal ve sinirsel yan etkilerinin plasebo, bupropion ve nikotin yerine koyma tedavisi ile kıyaslayan bir araştırma yapmasını talep ettiklerini ve sonuçlarının ancak 2017’ de alınacağını bildiriyor.
FDA, ayrıca varenicline ile plasebo ve bupropion’ u kıyaslayan iki yeni araştırma varenicline ile sigara bırakma oranının daha yüksek olduğunu gösterdiğinin altını çiziyor ve ekliyor:
“Champix’ in onaylandığı şekilde kullanılması durumunda sigara bırakmada emniyetli ve etkili bir tedavi yöntemi olduğuna inanıyoruz.”
Üretici firma Pfizer de ilacını savunuyor ve “Bu araştırmanın sonuçları diğer araştırmalarla uyumlu değil ve FDA’ nın onaylamış olduğu uyarıların değiştirilmesi için bir sebep görmüyoruz” diyor.
Gelelim neticeye
Sigaranın başta kanserler, kalp-damar hastalıkları ve KOAH olmak üzere pek çok ölümcül hastalığın bir numaralı sebebi olduğuna ve tiryakilerin bu kötü alışkanlıktan kurtulmaları için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiğine hiç şüphe yok.
Araştırmalar varenecline’ nin sigarayı bırakmada etkili olduğunu gösteriyor fakat bu ilacın ciddi yan etkilerine karşı hastaların yakın takip altında tutulmaları da çok önemli.
Bu ilacın herkeste gelişigüzel kullanılmasını doğru bulmadığımı, yan tesirlerinden çekindiğim için hiçbir hastama bu ilacı yazmaya cesaretim olmadığını daha önce birkaç defa yazmıştım. Bu düşüncelerimde ısrarlıyım.
Bence hesaba katılması gereken birkaç önemli husus daha var:
BİR: Sigara endüstrisinin tiryakilerin sigara bırakmalarını hiç de arzu etmeyeceği ve bu tür araştırmalara bir şekilde müdahil olabileceği unutulmamalıdır.
İKİ: Varenicline’ nin sigarayı bıraktırmadaki başarısı intihar ettikleri için artık bir daha sigara içemeyecek olanlar yüzünden mi acaba diye düşünmekte de fayda var.
ÜÇ: Kimseye "Keşke intihar etmemiş olsaydı, ne de güzel bırakmıştı sigarayı" denmesini istemem.
Karar sizin.

Bağışıklık sistemi, kanseri önleyebiliyor

Almanya'da yapılan araştırma, bağışıklık sisteminin, T-hücreleri yardımıyla potansiyel karaciğer kanseri hücrelerini, kansere dönüşmeden nasıl tespit edip öldürdüğünü ortaya çıkardı.

Almanya'daki Helmholtz İnfeksiyon Araştırma Merkezinden yapılan açıklamaya göre bilimadamları, sonuçları Nature dergisinde de yayımlanan araştırmalarında, sağlıklı çalışan birbağışıklık sisteminin, kanser oluşumunu engelleyebildiği sonucuna vardı.
Tümör hücresine dönüşme ihtimali yüksek hücrelerin normal yaşam döngüsünü bırakıp bir çeşit dinlenme safhası olan senesens dönemine girdiğini tespit eden bilim insanları, senesensteki hücrelerin bağışıklık sistemi tarafından yakın takibe alınıp, yok edildiğini gördü.
Bilimciler, karaciğerdeki bu mekanizmanın diğer organlarda da anahtar rol oynama ihtimalinin bulunduğunu belirtti.
Yaşam döngülerinin sonuna geldiklerinde ya da genetikmateryalde hasar veya değişiklik olduğunda hücreler ya "hücre ölümü" programını başlatıyor ya da senesens denilen bir çeşit kış uykusuna yatıyor. Bu uyku, hasarlı veya hatalı hücrelerin kontrolsüz şekilde çoğalmasını ve tümörleşmesini engelliyor.
BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ ZAYIFSA KANSER RİSKİ ARTIYOR
Senesens, bağışıklık sistemi ve kanser oluşumu arasındaki bağı araştıran Prof. Lars Zender başkanlığındaki bilim insanları, farelerde, moleküler biyolojik yöntemler kullanarak,karaciğer hücrelerinde senesens oluşumunu sağladı. Bağışıklık sisteminin bu değişime güçlü şekilde tepki verdiğini açıkça görebildiklerini söyleyen bilim adamları, birkaç hafta içinde bu hücrelerin ölmüş olduğunu belirtti.
Bağışıklık sistemi sorunu nedeniyle T-hücreleri olmayan farelerde ise senesens durumundaki karaciğer hücrelerinin kanserli hücrelere dönüştüğü görüldü.

İzmirlileri Şok Eden Araştırma


İzmir Valiliği’nin deprem senaryolarını belirlemek amacıyla yaptığı çalışmalardan çıkan korkunç sonuç...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentsel dönüşüm için pilot bölge seçtiği İzmir'de testten geçen 1725 binanın sadece 61'i iyi durumda çıktı.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Van depreminin ardından İzmir’i kentsel yenilemede pilot bölge ilan edince gözler kentteki binalara çevrildi. İzmir Valiliği’nin depremsenaryolarını belirlemek, kentteki binaların durumunu saptamak amacıyla iki yıl önce Karşıyaka Alaybey, Bayraklı Manavkuyu ve Karabağlar Basın Sitesi’nde yaptığı çalışmanın sonuçları ürkütücü.

İlgili belediyelerin imar müdürlükleri, İnşaat Mühendisleri Odası ve Valilik işbirliğiyle gerçekleştirilen çalışmada taranan 1490 bina yaşı, taşıyıcı sistemleri, beton ve çelik sınıfları incelenerek “İyi”, Orta” ve “Kötü” olarak 3 ayrı kategoriye ayrıldı. Çalışma sonucunda ortaya 1490 binadan sadece 39’unun iyi durumda, 777 binanın orta, 674 binanın ise kötü durumda olduğu ortaya çıktı. “Orta” çıkan binaların sahiplerine binaların detaylı beton testlerinden geçirilmesi ve bu test sonucunda bir güçlendirmeye ihtiyaç bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği bildirildi. “Zayıf” binaların ise güçlendirmeyle kurtulma şanslarının mümkün görülmediği, yıkılıp yerine yenisinin yapılması görüşü bildirildi.

BORNOVA’DA YÜZDE 10 BİNA
Bornova Belediyesi Deprem Etüt Merkezi ise vatandaşlardan gelen talep doğrultusunda çok düşük bir ücretle binaların depreme dayanıklılığını test etti. Yeni kurulan bumerkez 100 binayı depremincelemesinden geçirdi. Binaların yüzde 10’u iyi durumda çıktı. 80 bina orta seviyede, 10 bina da çok kötü durumda çıktı. Deprem konusunda vatandaşları bilinçlendirmek amacıyla kurulan Bayraklı Deprem Etüt Merkezi (BAY-DEM) ise vatandaşlardan gelen talepler doğrultusunda 120 binayı inceledi. Yaklaşık 1500 daireyi kapsayan 120 binanın incelenmesinde de sonuç farklı çıkmadı. 12 bina iyi durumda, 30 bina kötü durumda diye sınıflandırıldı. 78 binanın da orta seviyede olduğu kaydedildi. Gerek valilik, gerek Bornova Belediyesi Deprem Etüt Merkezi gerekse de BAY-DEM tarafından yapılan incelemelerde bina sayısının az görünmesine karşın dairelerin de sayılması halinde bu sayının on binleri aşacağı belirtildi.

KAMU BİNALARI ÇÜRÜK ÇIKTI
Öte yandan BAY-DEM tarafından yapılan incelemeler, kamu binalarının güçlü olmadığı yönündeki değerlendirmeleri de doğru çıkardı. BAY-DEM tarafından yapılan başvuru çerçevesinde kentin çeşitli bölgelerinde incelenen 15 kamu binasının tamamı “yıkımı gerektiren” kötü durumda çıktı.

ALMANYA AİLE BAKANLIĞI ARAŞTIRMASI


Zorla Evlendirilenlerin Çoğu Türkiyeli

Almanya Aile Bakanlığı'nın zorla evlendirmelerle ilgili yaptığı araştırma, mağdurların çoğunu Türkiye'den göç edenlerin oluşturduğunu ve bu kişilerin üçte ikisinin aile içi şiddet gördüğünü gösteriyor.Almanya Aile Bakanlığı, mağdurların daha iyi korunması amacıyla Almanya'da zorla evlendirmelere ilişkin bir araştırma gerçekleştirdi. Hamburg merkezli Lawaetz Vakfı'na yaptırılan araştırmaya 2008 yılında konuyla ilgili danışma merkezlerine başvuran yaklaşık 3 bin 500 kişi katıldı.
Katılanlardan yüzde 60'ı zorla evlendirilmekle tehdit edildiğini, yüzde 40'ı ise zorla evlendirildiğini belirtti. Ancak bu kişilerden yüzde 14 ila 43'ünün birden fazla danışma merkezine başvurmuş olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla araştırma Almanya'da kaç kişinin zorla evlendirildiğine ilişkin kesin rakamlar ortaya koymuyor.
Araştırmanın sonuçları şöyle:
* Zorla evlendirilme tehditi ile karşı karşıya olan veya zorla evlendirilenlerin çoğunu, yaşı 18 ile 21 arasında değişen göçmen kökenliler oluşturuyor.
* Mağdurlar arasında, ailesi Türkiye'den göç edenler çoğunlukta yer alıyor.
* Mağdurların yüzde 44'ü Türkiye kökenli; bunu Sırbistan, Irak ve Afganistan kökenliler takip ediyor.
* Zorla evlendirilen veya bu tehditle karşı karşıya kalanlar arasında kızlar çoğunluğu oluşturuyor, ancak bu durumdan mağdur olan genç erkekler de bulunuyor.
* Mağdurların üçte ikisi aile içi şiddet görüyor.
* Mağdurların ailelerinin Müslüman olduğu dikkkat çekiyor. Ancak Müslümanlık ve zorla evlendirme arasında doğrudan bağlantı kurulamayacağı vurgulanıyor.

Almanyalı siyasilerden Türkiye ile işbirliği çağrısı

Hrıstiyan Demokrat Birlik Partisi'nden (CDU) Aile Bakanı Kristina Schröder, Berlin'de gerçekleştirilen basın açıklamasında araştırma sonuçlarını Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı Maria Böhmer'e sundu. Müslüman yetkililerin zorla evlendirmelerle mücadeleyi kendi görevleri arasında görmeleri gerektiğini ve okullarda çalışmalar yaparak, öğretmenlerin bu konuda daha iyi bilinçlenmesini istediklerini söyledi.
Konunun Alman Meclisi'nde görüşüleceğini belirten Schröder, "Siyasetçiler şiddet ve zorla evlendirme ile mücadele çağrısı yapabilirler, ama şiddet veya zorla evlendirme tehditi ile karşı karşıya kalanların yardım isteyebilmesi de mümkün kılınmalı. Günün her saatinde ve farklı dillerde" diye konuştu.
Zorla evlendirilenlerin çoğunlukla ailesinin geldiği ülkeye gönderildiğine dikkat çeken Hrıstiyan Demokrat Birlik partili Böhmer de, diğer ülkelerle işbirliğinin artırılması gerektiğini, bu kapsamda "Türkiye Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Şahin'in, Almanya ile işbirliği yapılması ve kadın evlerinin durumu, danışmanlık hizmetleri ve Türkiye'de kadına karşı şiddetin engellenmesi için hazırlanan yasa tasarısı konularında görüş alışverişinde bulunulmasını" önerdi.

Muhalefetten tepki: Hükümet önlem almıyor

Yeşiller Partisi Göç ve Uyum Politikaları Sözcüsü Memet Kılıç, partisinin Kadın Politikaları Sözcüsü Monika Lazar ile yaptığı ortak açıklamada, Alman hükümetinin mağdurları korumak için yeterince önlem almadığını söyledi. Evlilik, nafaka, miras hukukunda yapılacak değişikliklerle evliliğin daha kolay sonlandırılmasını talep eden Yeşiller, mağdurlara ancak malî güvence sağlandığı, bağımsız oturum ve geri dönüş hakkı tanındığı takdirde etkin bir şekilde yardım edilebileceğini ifade etti.
Sol Parti Göç Politikaları Sözcüsü Sevim Dağdelen de yaptığı yazılı açıklamada, hükümeti eleştirerek, yaygın danışma hizmeti sunulması ve mağdurların sığınabileceği merkezler oluşturulması gerektiğini belirtti.

Zorla evlendirme Almanya'da suç

Almanya'da zorla evlendirme, 2005 yılında Hatun Sürücü'nün erkek kardeşi tarafından Berlin'de öldürülmesinin ardından kamuoyunun dikkatini çekmişti. Alman hükümeti, zorla evlendirme ile mücadele için bazı yasalar çıkarttı. Buna göre, bir kişinin zorla evlenmeye maruz bırakılması Almanya'da suç olarak kabul ediliyor ve 6 ay ila 10 yıl arasında hapis cezası öngörülüyor. Bunun yanı sıra, zorla evlendirilerek memleketine gönderilen, topluma uyum sağlamış yabancı kadınlara, Almanya'ya geri dönme hakkı tanınıyor.

21 Kasım 2011 Pazartesi

İşte kadına bakışımız


Kadın a yönelik şiddete karşı Diyarbakır’da çalışmalar gerçekleştiren Kadın Araştırma Merkezi’nin (KAMER) araştırmasına göre 423 kişiden 354’ü zina yapan kadın ın cezalandırılması gerektiğini düşünüyor. “Cezasını koca sı vermeli” diyenlerin oranı yüzde 64.3 olurken, “cezalandırılmamalı” diyenlerin oranı yüzde 16.3’te kaldı.
KAMER’in namus algısı ve kadın a yönelik şiddetin yaygınlığı ile ilgili çalışmalara yer verdiği “İstersek Biter” adlı kitapta, toplumda namus kavramına bakış ve kadın cinayetlerinin nedenleriyle ilgili değerlendirmeler yer alıyor. Kitap, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır’ın gerçekleştirdiği ve çoğunluğu erkek lerden oluşan 423 kişiyle yapılan anketin çarpıcı sonuçlarını da içeriyor.
NAMUS SUZLUK NEDİR?
Diyarbakır’da Kürt, Zaza, Arap ve Alevi köyleriyle kentte kırsal kesimden göçün yoğun olduğu yerlerde yapılan anketin sonucuna göre, “ namus ” denilince akla ilk olarak “kadınlar” geliyor. “ Namus nedir?” sorusuna ankete katılanların yüzde 32.9’u “Karım, bacım, annem” yanıtını verdi. “ Namus , dinin emrettiğidir” diyenlerin oranı yüzde 18.4 olarak gerçekleşti.
“ Namussuzluk nedir?” sorusu yöneltildiğinde katılımcıların yüzde 48.5’i “kadının zina yapması” cevabını verdi. Yüzde 10.6’sı “kadının bekâretini kaybetmesi” derken, yüzde 4.3’ü “kadınların dedikoduya sebep olacak davranışlar sergilemesi”ni gösterdi. “Kadının görevi nedir?” sorusuna ise çoğunluk “Her koşulda erkeğe boyun eğmesi gerekir” cevabını verdi. “Namusu korumak kimin görevi?” sorusuna ankete katılanların yüzde 23.9’u “baba ve ağabey” karşılığını verdi.
CEZAYI KOCA VERİR
Araştırmaya katılanlara hayali bir aldatma öyküsü anlatıldı ve “kadına ceza verilmeli mi?” diye soruldu. Yüzde 83.7’si “evet” yanıtını verirken yüzde 37.4’ü “Kadına ölüm cezası verilmeli” dedi. “Cezalandırılmamalı” diyenlerin oranı yüzde 16.3, “Boşanırım” diyenlerin oranı ise yüzde 25.8 olarak gerçekleşti. Deneklerin yüzde 64.3’ü kadına cezasının kocası tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyor.

Gençler içiyor

Lise öğrencileri arasında yapılan bağımlılıkla ilgili anketin sonuçları ürkütücü.
 Ülkedeki liselerde eğitim gören öğrenciler arasında bağımlılık konusunda yapılan anket, gençlerin günün önemli bölümünü internet kullanarak geçirdiğini ve alkol kullanma oranının çok yüksek olduğunu ortaya koydu. Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst, “Bu, gençlerin alkolik olduğunu göstermiyor. Sadece alkol ile tanışmışlık oranının yüksek olduğunu gösteriyor” dedi.
   Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı ile bakanlığa bağlı Gençlik Dairesi tarafından Redborder Araştırma Danışmanlık ve Medya Hizmetleri’ne yaptırılan bilimsel araştırma teknikleri kullanılarak liseli gençlerin sorunlarını inceleyen “Madde bağımlılığı, bilgi, tutum ve değerler” isimli anketin sonuçlarını açıkladı.
Yüzde 75 alkol, yüzde 6,2 bonzai denedi!
   Ülkedeki liselerde öğrenim gören 487 öğrencinin alkol, uyuşturucu ve internet kullanımına yönelik eğilimlerini belirlemek amacıyla gerçekleştirilen anket sonucunda, alkol ile tanışmış gençlerin oranı yüzde 75.4 olarak belirlendi.
   Liseli öğrenciler arasında en yaygın uyuşturucu türünün bonzai olduğu ortaya çıkarken, gençlerin yüzde 6.2’sinin bonzai kullandığı belirlendi. Liseli gençlerin yüzde 93.8’inin ise bonzai türü uyuşturucuyu hiç kullanmadığı tespit edildi.
   Ankette, gençlerin yüzde 93.2’sinin internet kullandığı belirlendi.
Önleyici tedbirler önemli
   Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanı Kemal Dürüst, dün sabah Gençlik Dairesi Müdürü Gencay Eroğlu ve Red Border Araştırma Danışmanlık ve Medya Hizmetleri Direktörü Dr. Salih Egemen’in de katılımıyla bir basın toplantısı düzenleyerek, araştırmanın sonuçlarını açıkladı.
   Dürüst, anket sonuçlarının elde edilmesinin ardından gençlerde bağımlılık konusunda farkındalık yaratmak ve önleyici tedbirler almak adına hemen çalışmalara başladıklarını söyledi. 
   Bir önlem programı hazırlandığını ifade eden Dürüst,  program çerçevesinde farkındalık yaratmak amacıyla hazırlanan reklam filmlerinin televizyonda yayınlanmaya başlayacağını, tüm liselerde bilgilendirme seminerleri verileceğini belirtti. Ülkenin çeşitli bölgelerinde kapalı olan gençlik merkezlerinin yeniden açıldığını da ifade eden Dürüst, sorunu kabullenerek, çözüme yönelik önlemlerin hazırlandığını vurguladı.
Dürüst: Kötü durumda değiliz
   Bakan Dürüst, anket sonuçlarını değerlendirerek, madde bağımlılığı konusunda kötü durumda olunmadığını söyledi.
   Gençler arasında alkolle tanışmışlık oranının yüzde 75.4 olarak tespit edildiğini ifade eden Dürüst, erkeklerin yüzde 82’sinin, kadınların da yüzde 68’inin alkol kullanmış olduğunun tespit edildiğini kaydetti.
   Dürüst, “Bu gençlerin alkolik olduğunu göstermiyor. Sadece alkol ile tanışmışlık oranının yüksek olduğunu gösteriyor” dedi.
Bonzaiyi Güneyden alıyorlar
   Liseli gençler arasında en çok kullanılan uyuşturucu türünün bonzai olduğunu açıklayan Dürüst, “Yüzde 6.2 kullanıcı var. Yüzde 93.8 ise hiç kullanmamış. Bonzainin yaygın olmasının sebebi birkaç yıl önceye kadar ülkede yasak olmayışı. Diğer neden ise Güney Kıbrıs’tan kolayca satın alınabilmesi” diye konuştu.
   Dürüst, anketin 1974 yılından sonra yapılan en geniş çaplı araştırma olduğunu söyleyerek, gençlerin sorunlarını anlayarak, çözüm üretmek istediklerini belirtti.
   Dürüst, “Güçlü KKTC için güçlü gençlere ihtiyaç var” dedi.
Egemen: Alkolle tanışmış gençlerin oranı yüksek
   Redborder Araştırma Danışmanlık ve Medya Hizmetleri Direktörü Dr. Salih Egemen, araştırma sonuçlarının ortaya çıkmasının ardından, önlem paketinin hazırlanarak uygulanmasının çok önemli olduğunu ifade etti.
   Egemen, anketle ilgili teknik bilgi vererek, liselerde 9 bin 481 öğrencinin eğitim gördüğünü, bunlar arasından 487 kişinin seçildiğini anlattı.
   Anketin, cinsiyet, okul türü, bölge kotası belirlenerek gerçekleştirildiğini kaydeden Egemen, bilimsel tekniklerin dikkate alındığını vurguladı.
   Sonuçlarda, alkol ile tanışmış gençlerin oranının yüksek olduğunu tespit edildiğine işaret eden Egemen, alkolün gençler arasında meşrubat olarak algılandığını kaydetti.
   Salih Egemen, ülkede ailelerin tutumu ve alkole ulaşımın kolay olmasının teşvik edici olduğunu söyledi.
   Gençlerin internet ile ilişkisinin de irdelendiğini açıklayan Egemen, “Gençlerin yüzde 93.2’si internet kullanıyor. Burada bir bağımlılık olduğu görülüyor” dedi.
   Egemen, sigara ile tanışan gençlerin oranının yüzde 39.2 olduğunu ifade etti.
“Bağımlılık bilinmiyor”
  
   Alkol ve uyuşturucu kullanımında anne babası ile birlikte yaşayan aileler ile parçalanmış ailelerin çocukları arasında ciddi fark olduğunu söyleyen Egemen, parçalanmış ailelerin çocukları arasında bağımlılık oranının daha yüksek olduğunu belirtti.
   Egemen, lisede öğrenim gören gençler arasında kokain ve ecstasy gibi uyuşturucu maddelerin kullanım oranlarının düşük olduğunu ifade etti.
   Gençlerin sigara ve alkol ile ilgili değer yargılarının da incelendiğini söyleyen Egemen, bağımlılığın çok bilinmediğini belirtti.
   Egemen, “Gençler arasında da toplumun genelinde de bağımlılığın ne olduğu bilinmiyor. Herkes kendi iradesi güçlüdür, bırakabilir diye düşünüyor.  Bağımlı değil sanıyor” dedi.
Eroğlu: Önleme programı başlattık
   Gençlik Dairesi Müdürü Gencay Eroğlu, gençler arasında bağımlılığın önlenmesi, yararlı aktivitelerin özendirilmesi amacıyla önleme programları hazırladıklarını söyledi.
   Önleme programlarının polisin narkotik şubesi, psikolog ve sosyal hizmetler uzmanı ile işbirliği içinde hazırlandığına değinen Eroğlu, öncelikle öğretmenlere yönelik seminerler başlatılacağını kaydetti.
   Eroğlu, öğretmenlerin ardından, aileler ve öğrenciler için de seminerler düzenleneceğini ifade etti.
   Güvenli internet kullanımı konusunda Telsim sponsorluğundaki çalışmanın devam ettiğini anlatan Gencay Eroğlu,  “Farkındalık yaratmak ve gençlere güzel alışkanlıklar kazandırmak, bağımlılıkla ilgili bilgi düzeyini arttırmak amacıyla reklam filmleri ve afişler hazırladık” dedi.
   Okul idarecileri için düzenlenecek seminerlerin tarihi ve yerlerini açıklayan Eroğlu, şunları söyledi:
   “16 - 23 Kasım tarihleri arasında Lefkoşa, 28 - 30 Kasım arasında Gazimağusa, 12 - 14 Aralık arasında Güzelyurt, 15 Aralık İskele, 16 Aralık Kumyalı ve Yenierenköy, 19 Aralık Cumhuriyet Lisesi (Geçitkale) ve Polatpaşa Lisesi (Akdoğan)”

Onlar daha sık uyuşturucuya yöneliyor

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, akıllı çocuklar, yetiştikleri aile ortamından bağımsız olarak, büyüdüklerinde daha sık uyuşturucuya yöneliyor.Sonuçları Journal of Epidemiology and Community Health dergisinde yayımlanan araştırmada bilim adamları, yaklaşık 8000 kişinin verilerini değerlendirdi. 5 ve 10 yaşında IQ ve diğer bazı yetenek testleri uygulanandeneklerin, 16 ve 30 yaşında son 12 ayda uyuşturucu kullanıp kullanmadığına, kullanıyorsa ne kullandığına bakıldı. Çocuk yaşta zeka ve yetenek testlerinde yüksek değerler alanlar arasında, daha düşük seviyede kalanlara oranla uyuşturucuya yönelenlerin sayısının daha fazla olduğu görüldü. Araştırma, 5 yaşında yüksek IQ değerine sahiplerin ecstasy veya amfetamin kullanma ihtimalinin yüzde 50 fazla olduğunu ortaya çıkardı. Zeki kız çocuklarının ileride kokain veya esrar kullanma ihtimalinin, zeki erkek çocuklarına oranla iki kat fazla olduğu tespit edildi. Araştırmada, ailenin sosyoekonomik seviyesinin, psikolojik baskıların veya yetişkin olarak kazanç durumunun sonucu etkilemediği görüldü.

Yüzde yüz kişilik


Emniyet Genel Müdürlüğü, yüzden kişilik analizi yaptı. Araştırmaya göre mavi gözlüler daha cesur. Yuvarlak çeneliler enerjik. Geniş alınlılar ise akıllı!


Kaşınıza gözünüze, beninize dilinize dikkat. Çünkü polis, karakterinizi yüzünüzden anlıyor. İlginç araştırma Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Dairesi Başkanlığı tarafından yapıldı. Araştırmada, insanın yüz hatlarının bir harita gibi netleştiği ve bazı ifadelerle kendisini ele verdiği ortaya çıktı. Araştırma makalesinde ise "İnsanların yüz ifadesiyle karakter analizi yapılabilmektedir. İnsanın taşıdığı beden, ruhunun bir giysisidir. Dolayısıyla bedenimizin ruhumuz için seçilmiş bir elbise olması; insan bedeninin onun karakterinden ve kişiliğinden özellikler taşıdığını gösterir" denildi. İşte Emniyet'in ilginç araştırmasından satır başları:

ÇENEDEKİ GAMZE  Burna yakın gamze şehveti işaret ediyor. 
 Yanaktaki ben kişinin otorite eksikliğini gösteriyor. 
 Yuvarlak çeneye sahip olanlar, enerji dolu ve yardımsever. 
 Alnı geriye doğru olanlarn görsel hafızası daha kuvvetli. 
 Geniş alın yapısı düşünmeyi çok seven, okumaya yatkın ve ağır başlı bir kişiliğe işaret ediyor. 
 Kulakların kap ve çıkıntısının belirgin olması ise, duygu ve mantık dengesini ortaya koyuyor. 
 Çenedeki gamze kişinin arkadaş canlısı, şakacı, maceracı ve samimi olduğunu gösteriyor. 
 Kemerli burun, faydalı ve orijinal fikirlerle etrafındakileri şaşırtan bir kişiliğe işaret ediyor

Meslek seçimi okul öncesinde olur


Meslek seçimine okul öncesinden başlanması gerektiğine dikkat çeken eğitim uzmanları, ailelerin çocukların yetenek ve ilgileri konusunda dikkatli olmaları gerektiğini söyledi. Eğitimciler, velilerin baskıcı tutumunun ise çocuğu mutsuzluğa ittiğinin altını çizdi.
Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Kariyer Planlama Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdür Yardımcısı, Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan Kırdök, çocuğunun iyi bir meslek sahibi olmasını isteyen velilerin, okul öncesi dönemden başlayarak uzun sürecek bir zaman diliminde gözlem yapması gerektiğine dikkat çekti. Kırdök “Velilerin çocuklarının iyi bir meslek seçimine katkı sağlayabilmesi içinokul öncesi dönemden başlayarak ilgilerini, becerilerini, sosyal ortam ve oyungruplarında ne yaptığını çok iyi gözlemlemesi gerekir” diye konuştu. Öte yandan Marmara Üniversitesi tarafından yaklaşık 30 bin öğrencinin katılımıyla yapılan ‘Üniversite Tercih Anketi’ çarpıcı sonuçlar ortaya koydu. 14 ilde yapılan ankete göre, öğrencilerin yüzde 54.55’i seçtikleri bölümden memnun değil. Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Matematik Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bülent Yılmaz’ın yaptığı açıklamada öğrencilerinin yaptıkları tercihten memnun olup, olmadığını belirlemek için anket gerçekleştirdiklerini belirtti.
Öğrencilerin yarısı kendi seçiyor
‘Tercihlerinizi yaparken en çok kimler etkili oldu?’ sorusuna 28 bin öğrencinincevap verdiğini ifade eden Yılmaz, öğrencilerden yüzde 30’nun ailesi ve yakınlarının, yüzde 8’inin dershane rehberlik biriminin, yüzde 58’nin tamamen kendi araştırma ve isteğinin ve yüzde 2’sinin ise medyada yazılan popülermesleklerin tercihlerinde etkili olduğunu kaydetti. 
Yüzde 60 baba yönlendiriyor
Türkiye’nin, ataerkil bir toplum olduğunu dile getiren Bülent Yılmaz “Ailenin ekonomik gücünü tamamen baba üstlendiği içinçocuk yüzde 80 babayı örnek alıyor. Babanın baskınlığı, her zaman hissedilir. Aileler, çocuklarıyla özellikle ortaokul döneminde zaman geçirmeli. Çocukların kabiliyetleri doğrultusunda,mutlu olabilecekleri tercihi yapmalarını sağlamaları gerekiyor. Çocuklarımıza her duyguyu özgür ifade etme şansı vermemiz lazım. Meslek seçiminde 18 bin öğrencinin yüzde 13.64’ünde annesinin, yüzde 59.9’unda babasının, yüzde 13.64’ünde dershanedeki rehberlik öğretmeninin etkili olduğunu hatırlatan Yılmaz, öğrencilerin babaların baskıcı tutumundan ise memnun olmadığını dile getirdi” diye konuştu.

İşte öğrenciye şiddetin anatomisi


Aralarında imam hatip, özel, fen ve Anadolu liseleri öğrencilerinin de bulunduğu 2 bini aşkın liseliyle yapılan araştırmaya göre gençler şiddeti hem okulda hem de evde yaşıyor. Fiziksel şiddetle en fazla fen ve imam hatip lisesi öğrencileri, sözel şiddetle ise özel okul öğrencileri karşı karşıya. Her 100 gençten 60’ın hayali yurtdışında yaşamak.

İşte öğrenciye şiddetin anatomisi!Genç Hayat Vakfı’nın İstanbul’da aralarında Anadolu öğretmen ile imam hatip liseleri ile özel, fen ve meslek liselerinin de yer aldığı 12 farklı okul türünden 21 okulda 1277’si kadın olmak üzere 2037 öğrenci ile gerçekleştirdiği araştırma “liseli profili”ni ortaya çıkardı. 

Bu profil öğrencilerin yaşamlarının en keyifli dönemleri olan gençliklerini yaşayamadıklarını, stres, baskının yanı sıra hem fiziksel hem de psikolojikşiddet altında olduklarını gösterdi. Her 100 gencin 60’ı ise fırsatını bulduğu anda ülkeyi terk etmeye hazır. Gençlerin en büyük sorunlarının başında “istedikleri eğitimi alamamaları ve üniversite sınavları” geliyor. Her 100 gençten 23’ü yeterli eğitim alamamayı en çok önemsediği sorun olarak görürken, yüzde 21’i de üniversite sınavlarını ilk sıraya koyuyor. Yüzde 57’sine göre mevcut eğitim sistemi bağımsız bir kişilik geliştirmelerine engel. Yüzde 43.8’i okul yönetimlerinin istek ve taleplerini dinlemediğini düşünüyor.

ŞİDDET HER YERDE 
Gençlerin yüzde 60’ı gençliklerini yaşayamadıklarını söylerken, yüzde 78.6’sı gençliği stresli, yüzde 61.7’si de korkuların yoğun yaşandığı dönem olarak tanımlıyor. Araştırma gençlerin hem okulda hem de ailede fiziksel ve duygusal şiddet yaşadıklarını gösteriyor. Ailesinin fiziksel şiddetiyle en fazla Anadolu imam hatip ve fen lisesi öğrencileri karşılaşıyor. “Ailesi tarafından fiziksel şiddete maruz kalan arkadaşın var mı?” sorusuna fen liseliler yüzde 23.1 oranında “evet” derken, bu oran Anadolu imam hatip öğrencilerinde yüzde 20.5, çok programlı lise öğrencilerinde yüzde 16.1, Anadolu öğretmen liselerinde yüzde 15.4.

 

ÖZEL SÖZELDE FARK ATIYOR 
Bu kez soru “Ailesinin hakaret, küfür, tehdit gibi duygusal şiddetine maruz kalan var mı?” diye sorulduğunda yüzde 34 oranıyla özel lise öğrencileri ilk sırada geliyor. Onları yüzde 31.3 ile sağlık meslek, yüzde 30.8’le fen, yüzde 30.1’le Anadolu imam hatip liseleri izliyor. Ailede fiziksel şiddet en düşük özel okul öğrencileri arasında. Ancak duygusal şiddet en yoğun bu okulların öğrencilerinin ailelerinde yaşanıyor. Bu da öğrenci ebeveynlerinin genellikle yükseköğrenim mezunu olmaları nedeniyle fiziksel şiddetten kaçındıkları ancak sözel şiddeti “şiddet” olarak algılamadıklarını gösteriyor.

Araştırma tüm okul türlerinde öğrencilerin birbirlerine şiddet uyguladığını gösteriyor. Kendilerini sürekli itip kakan, rahatsız eden öğrenciler olduğunu söyleyenler ilk sırada yüzde 15.4 oranıyla mesleki ve teknik liseler ile imam hatip liselerinin öğrencileri. Bu oran genel liselerde yüzde 12.6, akademik seçici liselerde 8.4. Anket öğrencilerin daha çok 9. sınıfta şiddetle karşılaştıklarını gösteriyor. Öğretmenlerin kendilerine karşı kötü davrandığını söyleyen öğrencilerin oranı da erkeklerde yüzde 33.3, kadınlarda 24.4 olması öğrencilerin öğretmenlerinden de şiddet gördüklerini gösteriyor. Okuduğu okuldan en az memnun olanlar yüzde 31.2 oranıyla çok programlı liseöğrencileri. En mutlu olanlar ise yüzde 76.6 ile Anadolu, yüzde 73.7 ile sağlık meslek ve yüzde 72.4 ile Anadolu imam hatip liseleri.

 

HAYALLERİ YURTDIŞI 
Gençlerin okulda eksikliğini çektiklerinin başında 48.9 oranıyla internet, fiziki mekân ve araç gereçler geliyor. İkinci sırada eğitimin kalitesi var. Kaliteden en fazla yüzde 20.3 oranıyla imam hatip lisesi öğrencileri şikâyet ediyor. Gençlerin yüzde 80’ni yurtdışına çıkmamış. Ancak 100 gençten 60’ı “imkân verilirse yurtdışında yaşamak istiyor.” Yaşamak istedikleri ülkeler ise ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya olarak sıralanıyor. Yurtdışında en fazla yaşamak isteyen liseliler yüzde 66.5 oranıyla Anadolu, öğretmen, fen ve özel liselerin içinde olduğu akademik seçici liseler grubu. Her iki imam hatip lisesi öğrencisinden biri de fırsatını bulsa ülkeyi terk edecek.

 

YERLİ DİZİ TUTKUNLARI
Araştırma öğrencilerin televizyon izleme alışkanlıklarını da ortaya çıkardı. Gençlerin yüzde 33.1’i her gün haber izlediğini söylerken, her gün yerli dizi izleyenlerin oranının da yüzde 23 olması günde ortalama birkaç saatlerini ekran başında geçirdiklerini gösteriyor. Yerli dizi izlenmesinde cinsiyetler arasında farklılık yok. Erkeklerin yüzde 21.2’si, kadınların yüzde 26.6’sı her gün yerli dizi izliyor. Yerli dizileri en fazla yüzde 33.3 oranıyla mesleki teknik, yüzde 21.8 oranıyla imam hatip liselerinin izlediği görülüyor. Gençler en az belgesel, kadın ve tartışma programlarına ilgi gösteriyor.